Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı.
Bakan Tekin, eğitim gündemine dair kıymetli başlıklara dair değerlendirmelerde bulundu. Tekin, okullarda kayıt fiyatı alındığı savına “Kayıt fiyatı alınıyor sözü öğretmen, idareci arkadaşlarımızı zan altında bırakabilecek önemli itham” dedi.
Bakan Tekin’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Geçen yıl da gibisi uygulama yapmıştım. Bu yıl bakanlığımız bünyesinde özel eğitimle alakalı genel müdürlüğümüz var. Hem gereç hem eğitim manasında çalışmalar yapıyor. Bu genel müdürlüğümüzü 9 Eylül Pazartesi günü Narin yavrumuzun okuluna gönderdik. Beraberinde 4 tane travma ve yaz üzerine çalışmış uzman arkadaşımız vardı. Bakanlıktan 11-12 kişilik heyet Narin’in okulunda başlangıç startına verdi. Hafta içinde hem öğretmen arkadaşlarımız hem de Narin’in arkadaşlarıyla, köydeki ebeveynlerle rehabilitasyon sürecini yürüttüler. Ben tekrar başsağlığı diliyorum. Bunun bir an evvel okuldaki çocuklarımız açısından unutulup eğitim öğretim hayatının başlaması gerekiyor.
“CUMHURİYET TARİHİNDE BUNUN BİR ÖRNEĞİ YOKTUR”
Yıl içerisinde 922 ilçemizin tamamına genel müdür seviyesinde bir arkadaşımızı gönderdik. Cumhuriyet tarihinde bunun bir örneği yoktur. Sorunları yerinde izleme bahtı buldular. Onun üzerinden çalışmalar yürüttük. Her arkadaşımız bir ile gidiyordu. Kimi kendi memleketlerine gitti, kimisi Narin örneğinde olduğu üzere travmatik olaylarla karşılaştığımız ile gitti. Vilayetlerde şu anda okullarımızla ilgili olarak iki ana mevzumuz var. Bir tanesi taşıma ile ilgili yaşanan problem. Birtakım revizyonlar yaptık. Bakanlığımıza bağlı pansiyon ve yurtların doluluk oranlarının artırılması için önlemler aldık.
OKULLAR KAYIT FİYATI İSTİYOR MU?
Bizde 3 kademe okulumuz var; ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim kurumu. Yani lise. Merkezi sistem yaptığımız imtihan var, liselere giriş imtihanı. Öğrenci arkadaşlarımız puanlara nazaran okula yerleşiyor. İmtihanla almayan liselerimiz var. Adresine en yakın okulu tercih ediyor çocuk. İlkokul ve ortaokula öğrenci alırken yeniden adres üzerinden, velinin bir şey yapmasına gerek yok, biz kendisini konutuna en yakın okulla ilişkilendirip, kaydını yapıyoruz. Hal bu türlü iken ‘kayıt fiyatı istiyorlar’ nasıl deniyor orada sorun var. Kayıt fiyatı alınıyor tabiri öğretmen, idareci arkadaşlarımızı zan altında bırakabilecek önemli itham. Zira kayıt yaptıracakları okul düzeneği yok. Hal bu türlü iken kayıt fiyatı isteniyor denmesi biraz abes açıkçası. Bunu kabul etmiyorum. Bunu okuldaki idarecilerimize karşı prestij sarsıcı bir telaffuz olarak değerlendiriyorum.
“ŞİKAYETİ OLAN VARSA BAKANLIĞIMIZA ULAŞSINLAR GEREĞİNİ YAPALIM”
Adrese yakın değil de diğer parametrelere nazaran seçtiğim okula kaydetmek istiyorum dediğinde tüzel olarak haklı bir talepte bulunmayan kişi. Orada bilhassa ilkokul ve ortaokullarda çocuklarımızın okula başladıklarında ilkokul öğretmeni seçimi, ortaokulda şube seçimi konusunda baskılar oluyordu. ‘Ben şu öğretmene kaydettirmek istiyorum’ üzere. Artık ‘Ben çocuğu o öğretmene yazdırmak için okul müdürü benden para istedi’ deniliyor. Bu yıl okullar açılmadan evvel bir genelge gönderdik. 43 unsurluk genelge.
“OKUL MÜDÜRLÜĞÜNÜN HESABI DİYE BİR ŞEY OLAMAZ”
Israrlı bir halde okullarımıza ‘Kayıt ve gibisi fiyatlarla velilerden fiyat alınmaması, alan şahıslarla ilgili süreç yapılması’ tabirlerini kullandık. Burada en çok istismar edilen alan öğretmen ve şube seçimiydi. Çocuklar okula başladıklarında şube ve öğretmen seçimini okul idaresine bırakmıyoruz dedik. Biz sınıflardaki çocukların birçok parametre açısından istikrarlı dağılımını gözeterek aşikâr unsurlar benimsedik. Elektronik ortamda 64 aylık ile 84 aylık çocuğu birebir sınıfa koymayalım. Bu bir parametre. Cinsiyet bir parametre. Şu anda kayıtla ilgili olarak yürüyen süreç, kayıt fiyatı ya da zorla fiyat alınıyor tabiri gerçekleri yansıtmıyor. Hala bu hususta şikayeti olan varsa bakanlığımıza ulaşsınlar gereğini yapalım. Diyelim ki okul yönetimi bir veliden kayıt için şu hesaba para yatır dedi. Okul müdürlerimizin bu türlü bir hesap açma inisiyatifi yok, bu türlü bir yetkileri yok, bu esasen bizatihi bir hata. Okul aile birliklerini kim domine ediyor? Bir başkanı var, kendi okulunda farklı hizmetleri görmek için velilerden bağış toplayıp okul aile birliği hesaplarına yatırabilirler. Okul aile birliğinin banka hesapları vardır. Okul müdürlüğü üzerinden bu hesaplar bizim açımızdan mümkün değil. Lakin para vermeyen öğrenciyi kayıt etmiyorum diye bir şey yok.
DANIŞTAY’A DAVA AÇACAK TARAFLAR BELLİ
Ben lisans seviyesinde 1990’lı yıllarda yönetim hukukunda öğrendiğim ana bahis şu; idari yargıda dava açma hakkı ve yetkisi kime aittir? Hakkı ve menfaati ihlal edilen kişi dava açabilir, bir de eğitimle ilgili sendikaların dava haklarını Danıştay kabul etmiştir. Rastgele bir milletvekilinin idari yargıda dava açma inisiyatifi yok esasen. Ben Milli Eğitim Bakanı olarak 1 yıl evvel ‘okullarda çocuğu emanet ettiğim bir öğretmeni seçme inisiyatifim olmalı’ dedim. Mülakatları buna revize edeceğiz dedik ve değişiklik yaptık. Mülakatların mühleti ve içeriğiyle ilgili. Değişikliği yapmadan evvel aday KPSS skoruna nazaran 3 katı aday davet ediliyor, mülakata giriyor, mülakat skoru atama notu oluyordu. Biz de süreci değiştirdik ve dedik ki yüzde 100’de değil de KPSS’nin ve mülakatın yüzde 50’sini alıyoruz dedik.
MÜLAKATLAR NASIL YAPILIYOR?
Mülakatlarla ilgili her ortamda şunu söyledim ‘Kul hakkı yemeyecek adil biçimde deneme dersi anlatmak istiyoruz’. KPSS’ye girmiş adaylardan üç katı adayı mülakata davet edeceğimizi deklare ettik. Mesela ortaöğretim matematik öğretmenine dedik ki ’10. sınıf matematik müfredatından şu tarihte mülakata gireceksin, bize ders anlatacaksın’ dedik. Bütün lisans boyunca aldığı matematik dersinden değil. 10. sınıf müfredatında diyelim 15 husus var. ‘Bu 15 bahisten seni mülakata alacağız’ dedik. Verilen yanıtları 4 başlıkta değerlendireceğiz dedik. Adaya diyoruz ki, ’10. sınıf matematikten rastgele mevzuyu anlatmanı isteyeceğiz, anlatırken şunlara dikkat edin’. Aday arkadaşımız salona gittiği vakit gerçek kimliği belirli değil, kapalı. Ben şube müdürü olarak juri üyesiyim diyelim. Karşıma gelen kişinin ismi, memleketi yok. Bir kod numarası tanımladık. Aday da kendisini imtihan yapacağı 3 kişinin kim olduğundan haberi yok. Aday geliyor, orada bilgisayar ekranında kendisine bir soru için tuşa basıyor.
“SAĞLIKLI İŞLEYEN BİR SÜREÇ YÜRÜDÜ”
Bu soruyu cevaplandırdıktan sonra diğer diyalog yok heyet üyeleriyle. Heyet üyeleri 4 parametre üzerinden değerlendirip notunu veriyor. Aday arkadaşımız her ihtimale karşı, ‘bana bu soru soruldu ben de şunları söyledim’ diye yazılı kayıt düşüyor. Ek olarak ses ve manzara kaydı var. Bu imtihan periyodunda ne bir siyasetçiden, ne bir tanıdığımdan ne arkadaşlar aracılığıyla bize hiçbir isim gelmedi, biz de hiçbir ismi komitelerde paylaşmadık. Bu türlü bir işe giren en yakın arkadaşım bile olsa buna tevessül ederse gereğini yapacağım dedim. Burada adaletsizlik yok. Dedik ki aday salondan çıkar çıkmaz heyet üyeleri notları vermiş olacak ve ekran kapanacak. Bir daha müdahale bahtı yok heyet üyelerinin. Bana bu hususta birisi gelsin desin ki ‘şu önlemi alırsanız içim rahat edecek’, onu da alırız biz. Bu manada sağlıklı işleyen mülakat süreci yürüdü, imtihanımızı yaptık.
“TELAFİSİ İMKANSIZ ZİYANLAR DOĞURMAYACAK MI?”
Biz mülakat sürecini tamamladıktan sonra mevzuat değişikliğini yönetmeliğimizde yaptık. Yüzde 100 mülakat notuyla atanırken yüzde 50 olarak tanımladık. Kimi siyasetçi ve sendikalar bunu yargı konusu yaptılar. İptal olursa yüzde 100 mülakatı ile yapacağız. Bize diyorlar ki ‘Danıştay kararını açıkladı’. Ben de diyorum ki davaların tarafı biziz, Danıştay bir karar alsa evvel bize gönderecek. Karar kimi arkadaşların davaları yetkisizlik sebebiyle reddedildi, bu bir karar değil. Danıştay’ın kararı bize ulaştığında kararımızı açıklarız. Yüzde 50 mülakat üzerinden notları açıkladık, atamalar yaptık. İki ay sonra Danıştay kararını verdi ve iptal etti. Bu telafisi imkansız ziyanlar doğurmayacak mı? Ben diyorum ki yargıyla ilgili bu süreci bekleyelim, sonucunda atamamızı yapalım. Şu anda Danıştay kararı yok, yürütme durdurma talebi reddedildi. Yönetmelik iptali ile ilgili açılan kararda temele ilişkin kararı bekliyoruz.
“DANIŞTAY’DAN KARAR GELİNCE ATAMALARI YAPARIZ”
Biz Danıştay’da avukatımız, hukuk hizmetleri genel müdürümüz süreci takip ediyor. Bunun dışında toplumsal medyadan, kimi siyasal ortamlardaki tartışmalardan hareketle bu işleri yapmayız. Sağlıklı bilgi şu; yürütmeyi durdurma talebini reddetti, birtakım bireylerin davalarını reddetti. Bu temele ait verilmiş bir karar değil. Çok uzun süreceğini zannetmiyorum. O karar geldiği gün öğretmen atamalarımızı yapacağız.
“TAKİPÇİ SAYILARINI ARTIRMAK ÜZERE KAYGILARI VAR”
18 milyon öğrenci, 1 milyon 250 bin civarında öğretmenle en büyük kitleyiz. En önemli problemlerden bir tanesi kendi ferdî popülaritelerini artırmak, toplumsal medya takipçilerini artırmak üzere münasebetlerle bu bahiste beşerler bilgi sahibi olmadan karar beyan ediyorlar. Çok bireyle karşılaştım, ‘sosyal medyadan sana sataşıyorum karşılık vermiyorsun’ diyorlar. Takipçisi sayılarını artırma peşindeler. Bu süreçte tanınan olma heveslerinin ön planda olduğunu düşünüyorum. Bir sendika temsilcisi süreci geciktireceğini düşündüğümüz için dava açma taraftarı olmadık dedi.
ÇANAKKALE’DEN GAZZE’YE DERSİ
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ismiyle müfredatlarımızı revize ettik. Orada üzerinde vurgu yaptığımız değerli konulardan bir tanesi, Türkiye Cumhuriyeti devleti binlerce yıllık geçmişi ve geleneği olan devlet yapısı. Bu devlet geleneği millet olma şuurunu gelecek nesillere aksettirdiği için binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olmuşuz. Geçmişimizde cetlerimiz, dünyanın neresinde olursa olsun, bir haksızlık, adaletsizlik, zulüm görmüşse ona müdahale etmiş. Metindeki Çanakkale tabiri bu birinci kısmıyla ilgili, millet olma şuurumuzla ilgili. Kurtuluş Savaşı’nın bir manada başlangıç noktası olduğu için. İkincisi de etrafımızda bu cins insan hakları ihlalleri, zulümlere karşı reaksiyon verebilecek kitlemiz olsun, bu türlü bir kuşak yetiştirelim diye istek ettiğimiz için. 1 yıldır şu an Gazze’de şehit edilen öğrencisi sayısı 10 binin üzerinde. Yıkılan okullardan bahsetmiyorum. 40 binin üzerinde bir şehitten bahsediyoruz. Dünyanın gözü önünde bir vahşet 1 yıldır devam ediyor. Buna sessiz kalmak devlet geleneğimizle örtüşmez, millet olma şuurumuzla örtüşmez. Birinci dersimizi bu türlü yaptık.
“GAZZE İLE İLGİLİ KISIM GÖRÜNTÜNÜN ÜÇTE BİRİNDEN AZ”
15 dakikalık görüntü hazırladık. Öğretmen arkadaşlarımız bu video ile derse başlasınlar istedik. Hem Kurtuluş Savaşımız hem de devlet geleneğimizle nasıl davranmışız, bunun devamı için nasıl bir refleks göstermeliyiz sorusunun yanıtı görüntüde var. Görüntüde ne Atatürk’le ne Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir eksiklik yok. 9 Eylül, Atatürk vurguları var. Gazze ile ilgili kısım görüntünün üçte birinden daha az bir kısım. Kim izledi, kim gelmedi diye bir takip yapmadım. Hafta boyunca bu aktifliği okullarda neler işlenebilir diye paylaşmıştık.
TARİKAT VE CEMAATLARLA PROTOKOL İDDİALARI
Ben Milli Eğitim Bakanlığı olarak kiminle protokol imzalayabilirim? Ya gerçek bir kişi ile bir hayırseverle. Bize bir okul yapacaktır vs. Yahut bir tüzel hükmî kişilikle protokol imzalayabilirim. Cemaat ve tarikatlar tüzel manada hukukî kişilik midir? Bu türlü bir hukukî kişilik yok. Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devletinin formlarına uygun formda hükmî kişilik hüviyetini kazanmış yapıyla protokol imzalayabilirim. Vakıftır, dernektir. Ben İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı değilim. İçişleri Bakanlığımızın sivil toplum olarak tanımladığı yapı benim için yasaldır. Hangi ideolojiye mensup olduğuyla ilgili istihbarat araştırması yapmam. İçişleri Bakanlığımızın bünyesinde bununla ilgili genel müdürlük var birebir şekilde Vakıflar Genel Müdürlüğü var. Hukuk tertibine alışılmamış fiili, uygulaması olan dernek ve vakıf sivil toplum hüviyetini kaybeder. Bize katkı verecek meşru her türlü yapı, STK, meslek örgütü ve federasyonla imzalayabilirim.
“HİÇBİR STK’YA 1 KURUŞ PARA AYIRMAYIZ”
Parlamentoda da söyledim siz ‘cemaat, tarikat’ diyorsunuz, ben vakıf ve dernekle protokol imzalıyorum. 5 bine yakın bu manada protokolümüz var. İsimlerini açıklamak istemiyorum ancak çok farklı perspektiften dünyaya bakan sivil toplum örgütleriyle protokollerimiz var. Bu yapı İçişleri Bakanlığı’nda dernek olarak tanımlanmış. TÜSİAD, TOBB, federasyonlar bizim yaptığımız 4-5 bine yakın protokolün içerisinde. Cemaat ya da tarikat diye tanımlanan protokol sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Orada ikinci palavra var. Hiçbir sivil toplum örgütüne bütçeden bize ayrılan hisse içerisinden 1 kuruş para harcamayız. Protokol yapıyorsak bakanlıktan kaynak aktarmayız. Bütçeden şu kadar para cemaat ve tarikatlara ayrıldı diyenler palavra söylüyorlar. Burada da protokolün içeriğine karşıt bir şey yapılırsa protokolü feshedeceğimize dair kararlar koyuyoruz. Hukuka halel getirecek hiçbir şey yok, protokollerde hiçbir sorun görmüyorum. Bu protokoller evvelce beri imzalanan protokoller.
“BİLGİNİN HÜNERE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ ÜZERİNE MÜFREDAT”
Müfredat dediğimiz şey ne olmalı? Değiştirmemizle ilgili parametrelerimiz neler? Motivasyonlarımız şunlar; bu bakanlıkta 5 yılı aşkın müddette müsteşarlık yaptım. Bir sürü milletlerarası toplantıya katıldım. BM, OECD, değişik ülkelerde yapılan toplantılar. Ana tenkitlerden bir tanesi şu; eğitim çok süratli gelişen kesim. Bundan 30 yıl evvel eğitimin odağında çocuklara bilgi yüklemek vardı. Bilgiye erişmekte zorlanıyordu çocuğumuz. Kendi çocukluk yıllarımızı hatırlayalım. O tarihte çocuğa ısrarla bilgi yüklüyoruz. Okuldan öteki bilgi kaynağı yok. Artık o denli bir devir yaşıyoruz ki, çocuklarımızın istediği halde bilgiye erişme imkanları var. 20 yıl evvelki mantıkla çocuklara bilgi yükleyelim demek yanlış olur. Eğitim sistemi elde edilen bilginin maharete dönüştürme üzerine bir eğilim var.
“BECERİ ODAKLI EĞİTİM YAPTIĞIMIZ İÇİN Mİ ELEŞTİRİLİYORUZ?”
Mesela İngiltere’de bir toplantıda iken muadilim kişi ‘sizin öğrencileriniz İngilizce gramerle ilgili bizim öğrencilerimizden daha fazla bilgileri var’. Biz çocuklarımıza gramatik bilgiyi onlara veriyoruz. Bu bir örnek. Gramer bilgisini veriyorsunuz ancak gündelik hayatta konuşma marifetine dönüştüremiyor. Bu değiştirme sebeplerinden bir tanesi. Tahlilleri okuyoruz, bizim çocuklarımız, birebir yaş kümesindeki çocukların yaklaşık olarak yüzde 50 fazlası birtakım derslerde iki katı kadar bilgiyi çocuklarımıza yüklüyoruz. Memleketler arası raporlar bunları da tahlil ediyor. Kazanım sayılarımızda, tıpkı seviyedeki çocuğun milletlerarası kıymetlendirme sistemindeki kazanımların birebir seviyede olmasını sağlamak açısından müfredatı yüzde 35 oranında hafiflettik. Müfredattan çıkan rastgele şeyi bilimselliğini tartışarak çıkarmıyoruz. Bu bilgi çocuklarımızın ilerleyen eğitim periyotlarında alabileceği bilgi tipidir. Ön lisansta, lisansta alsın diyoruz. Birkaç önerme yazdım. Sorularım şunlar; çocuklarımızın, öğretmenlerimizin sırtından ağır bilgi yükü aldığımız için mi bizi eleştiriyorsunuz? Marifet odaklı eğitim yaptığımız için mi eleştiriyorsunuz? Öğretmen inisiyatifi ve öğrenci iştirakini artırdığımız için mi eleştiriyorsunuz? Merhametli, etrafına saygılı, faziletli, ulusal ve manevi bedelleri özümseyen bireyler olmasına mı itiraz ediyorsunuz? Tarihimizin, Osmanlı’nın kuruluşundan Cumhuriyet’e, kurtuluş savaşından Atatürk’ün hayatına kadar almış olmamıza mı itiraz ediyorsunuz? Cumhuriyet tarihinde darbe süreçlerinin müfredatta olmasına mı itiraz ediyorsunuz? Mavi vatan, gök vatan üzere kavramların coğrafya dersinde olmasına mı itiraz ediyorsunuz? Ben akademisyenim okuduğum bir sürü yayın var. Eğitimle, genel siyasetle ilgili yayınlar var. Kurtuluş savaşı sürecinde okuduklarım var. Bağımsızlık gayretinde okuduklarımın da tesiri olmuştur elbet.
“HERKESLE OTURUP KONUŞTUK”
Beni tanımayan beşerler ‘sen 1 sene oldu Bakan oldu’ diyorlar. Ben bu bakanlıkta 5,5 yıl diyebileceğim mühlet müsteşarlık yaptım. Bu esnada akademisyen, entelektüel, milletlerarası tecrübesi olan yüzlerce, binlerce şahısla konuştum. Bir vilayet ziyaretimi yaptığımızda ne kadar vaktim olursa öğretmen arkadaşlarımla sohbet ediyorum. Bu mevzuda söyleyecek kelamı olan herkesle oturduk konuştuk ve buna nazaran çalışma yaptık.
FRANSIZ OKULLARI
Fransız okullarıyla ilgili duruşumuzu açıkladık. Türkiye ulusal ve bağımsız devlet. İç hukukumuza uygun olarak eğitim yapan herkesin hakkını koruruz. Bu hukuka hürmet göstermeyenlere karşı gereğini yaparız. Fransız yetkilileriyle konuştuk. Memleketler arası bir mukavelede ısrarcı olduğumuzu paylaştık. Onlar da 6 ay içinde hazırlayacaklarını söylediler. Bizim taleplerimize olumlu yanıt verirlerse milletlerarası süreci yürütürüz. Şu anda tüzel tabanı olmayan okullar hala. Olmaması gerekiyor. Bahsin müfredatla alakası yok. Hiçbir hukuksal tabanları yok. Meşru değil. Ayrıntılı konuşmak lazım bunu. Biz demokratik dünyaya örnek olabilecek bir noktamız var. Şu an Türkiye’de 34 tane azınlık okulumuz var. Lozan’la haklarını garanti altına aldığımız. Her türlü muhtaçlıklarını gidermek için gayret sarf ediyoruz. Lozan’da, Lozan mektuplarında ismi geçmemesine karşın kurulan, ta 1940’lı yıllarda kurulan, Türk öğrenci alan okullara gerekli müdahaleyi yapmamız gerekiyor. 2014-15 yılında tıpkı süreci yürütmüştüm. Fransız Büyükelçisi ile konuştuğum şey de buydu. Hala düzeltilmedi. Bu olmaz. Hukuken de bu bir sorun. Hukuken geçerli olan bir işyeri değil. Vergisinden öğretmen istihdamına kadar problem.
MEMURİYETTEN ÖĞRETMENLİĞE GEÇİŞ
Memuriyetten öğretmenliğe geçiş üzere bir çalışmamız yok. Öteki bir imtihanla memur olarak girmişler. Bu tarafta öğretmen adayların sınavı var. O geçişler çok yanlışsız değil. Hazine ve Maliye Bakanlığımızdan, stratejik daire başkanlığımızdan aldığımız kadroyu koruma ederiz.
ÖZEL OKUL ÜCRETLERİ
Özel okullarla ilgili konu pandemi ve sonrasındaki parametrelerdeki değişiklik sebebiyle bir dengesizlik ortaya çıkmıştı. Geçen yaz oturduk, kendileriyle mutabakata vardık. Özel okuldaki eğitim fiyatları enflasyon + yüzde 5. Pandemi şartlarından ötürü düşük olduğu için öğretmen arkadaşlarımızın ücretlerini konuştuk. Konfeksiyon, kırtasiye ya da gibisi sebeplerle okul eğitim fiyatına yapamadıkları artırımı oralardan telafi yolunu seçmişlerdi. Bu yıl itibariyle stabil hale geldiğini söyleyebilirim. Öğretmen arkadaşlarımızın maaşlarıyla başlıyorlar. Şu anda denetliyoruz. Binden fazla okula kontrol yaptık, müeyyide uyguladıklarımız var. Ağır müeyyidelerimiz var. Bu hususta kontrol manasında çok ağır mesai içerisindeyiz.
ÖZEL OKUL ÖĞRETMEN ÜCRETLERİ
Bizim denetleme yetkimiz okula kayıt yaptıran öğrencinin bir sonraki eğitim öğretim yılında gelecek artırımla ilgili kontrol yapma yetkimiz var. Çocuğu okula yeni kayıt ettiriyorsanız, ne olacağına dair yetkimiz yok. Öğretmen maaşlarına da yetkimiz yok ancak uygun niyet çerçevesinde mutabakat yaptık.